
Bulutçuk Pamuk'un Renk Hazinesi
Gökyüzünün masmavi denizinde, diğer bulutlar gibi oradan oraya süzülen, ama onlardan çok daha meraklı, pofuduk mu pofuduk, bembeyaz bir bulut yaşarmış. Adı Pamuk'muş. Diğer bulutlar yağmur olmayı ya da rüzgârla yarışmayı severken, Bulutçuk Pamuk'un en sevdiği şey renk biriktirmekmiş. Aşağıdaki yemyeşil yeryüzüne doğru süzülür, en sevdiği yer olan Renkler Vadisi'ne bakarmış.
Renkler Vadisi, adeta bir ressamın paleti gibiymiş. Kırmızı gelincikler, sapsarı papatyalar, mor menekşeler ve masmavi akan bir nehir... Pamuk, bu vadiye hayranmış. Bazen yavaşça alçalır, bir gelinciğin kırmızısından bir tutam, bir papatyanın sarısından bir damla, nehrin mavisinden bir parça "ödünç" alırmış. Aldığı bu renkleri, kendi pamuk gibi bembeyaz bedeninin içinde saklarmış. Bu renkler onun içinde nazlı nazlı döner, onu diğer bulutlardan farklı ve özel kılarmış. "Ne kadar çok rengim olursa o kadar güzel olurum," diye düşünürmüş. "Bütün renkler benim olmalı."
Pamuk'un içinde biriktirdiği renkler onun küçük sırrıymış. Onları kimseyle paylaşmak istemezmiş. Çünkü bu renklerin sadece ona ait olduğunu düşünür, bu durum onu çok özel hissettirirmiş.
Bir öğleden sonra, vadide kısa bir yaz yağmuru yağmış. Yağmur biter bitmez, gökyüzünde kocaman, pırıl pırıl bir gökkuşağı belirmiş. Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi ve mor... Tüm renkler bir köprü gibi gökyüzünü sarmış. Pamuk, hayatında hiç bu kadar canlı ve parlak renkleri bir arada görmemişti.
Kalbi heyecanla çarptı. "İşte!" diye fısıldadı. "Hayallerimin hazinesi! Bütün bu renkleri almalıyım!"
Hızla gökkuşağına doğru süzüldü. İçinden bir kere geçti, kırmızıdan bir parça kaptı. Bir daha geçti, turuncuyu içine çekti. Geri döndü, sarıyı topladı. Durmadan, yorulmadan gökkuşağının içinden defalarca geçti. Her geçişinde, gökkuşağının bir rengi soluklaşıyor, Pamuk ise daha da renkleniyordu. Sonunda, gökyüzündeki o muhteşem gökkuşağından geriye hiçbir şey kalmadı. Bütün renkleri Pamuk almıştı.
Şimdi o, gökyüzünün en olağanüstü bulutuydu. Bedeni, dans eden renklerle doluydu. Kırmızı, sarı, mor, mavi... Tıpkı hareket eden bir resim gibiydi. Gururla göğsünü kabarttı. "İşte," dedi kendi kendine. "Şimdi dünyanın en güzel bulutu benim. Herkes bana hayran kalacak."
Bu muhteşem haliyle, Renkler Vadisi'nin üzerinde süzülmeye başladı. Aşağıdakilerin onu görüp ne kadar beğeneceğini merak ediyordu. Ama aşağıya baktığında gördüğü şeyle şaşkına döndü. Vadi... vadi eskisi gibi değildi. Her şey solgun ve üzgün görünüyordu. Kırmızı gelincikler pembeye dönmüştü. Sapsarı papatyalar neredeyse beyazlamıştı. Masmavi nehir, gri ve cansız akıyordu.
Pamuk'un renklerini aldığı her şey, kendi rengini kaybetmişti.
Vadideki çiçekler üzgün üzgün başlarını eğmişlerdi. En yaşlı ve bilge papatya, cılız bir sesle gökyüzüne doğru seslendi: "Bulutçuk Pamuk! Güzel Pamuk! Bütün renklerimizi almışsın. Bizim neşemizi, canlılığımızı almışsın. Sensiz de çok güzeldik, ama şimdi solgunuz, mutsuzuz."
Pamuk'un içine bir sızı oturdu. O... o bunu hiç düşünmemişti. O sadece kendisi güzel olmak istemişti. Çiçekleri üzmek, nehri mutsuz etmek aklının ucundan bile geçmemişti. Başkalarının da ihtiyacı olabileceğini hiç hesaba katmamıştı.
Kendi renkli bedenine baktı. Evet, çok güzeldi. Ama bu güzelliğin tadını çıkaramıyordu. Çünkü aşağıda, onun yüzünden mutsuz olan arkadaşları vardı. Tek başına renkli olmak, vadinin o neşeli renk cümbüşü olmadan hiçbir anlam ifade etmiyordu. Kendini çok yalnız hissetti. İçindeki binlerce renk, vadideki çiçeklerin tek bir gülümsemesi kadar bile onu mutlu etmiyordu.
O sırada, gökyüzünün en tepesinde oturan, her şeyi gören ve bilen Güneş Dede, sıcacık ışıklarını Pamuk'a doğru çevirdi. Sesi, uzaklardan gelen tatlı bir gök gürültüsü gibiydi.
"Pamuk, benim güzel bulutçuğum," dedi şefkatle. "Bakıyorum da bir renk hazinesi biriktirmişsin. Ama neden yüzün asık?"
Pamuk içini çekti. "Güneş Dede," dedi titrek bir sesle. "En güzel olmak istedim. Bütün renkleri kendime topladım. Ama şimdi Renkler Vadisi çok mutsuz ve ben de mutsuzum. Bu renkler beni mutlu etmeye yetmiyor."
Güneş Dede sıcacık gülümsedi. Işıkları Pamuk'u okşadı. "Çünkü güzellik, biriktirilen bir şey değildir Pamuk. Güzellik, paylaşılan bir şeydir. Bir çiçeğe renk verdiğinde, kendi rengin azalmaz. Aksine, dünyanın güzelliği artar. Mutluluk da böyledir. Paylaştıkça çoğalır. Elindeki renkler, tek başına sadece birer boya damlasıdır. Ama onları vadiyle paylaştığında, ortaya harika bir tablo çıkar. Ve o tablonun bir parçası olmak, tek başına parlamaktan çok daha keyiflidir."
Pamuk, Güneş Dede'nin sözlerini düşündü. Ne kadar da haklıydı. Asıl güzellik, vadinin hep birlikte oluşturduğu o rengarenk tabloydu. Ve asıl mutluluk, o tablonun bir parçası olmaktı.
Pamuk kararını vermişti. Yüreği, yapacağı doğru şeyin sevinciyle doldu.
Yavaşça Renkler Vadisi'ne doğru alçaldı. Üzgün çiçeklerin ve solgun nehrin üzerinde durdu. "Sevgili arkadaşlarım," diye seslendi. "Ben çok bencilce davrandım. Sadece kendimi düşündüm. Lütfen beni affedin. Size renklerinizi geri getirdim!"
Ve sonra, nazikçe kendini silkeledi.
Önce, içindeki kıpkırmızı rengi, hafif bir çiseleme olarak gelinciklerin üzerine bıraktı. Kırmızı damlalar değdiği an, gelincikler canlandı, eski ateş kırmızısı renklerine kavuştular. Sevinçle başlarını salladılar.
Sonra Pamuk, sapsarı rengini incecik bir toz gibi papatyaların üzerine serpti. Papatyalar anında parladı, güneş gibi sarı oldular.
Ardından masmavi rengi, berrak bir yağmur olarak nehre yağdırdı. Nehir yeniden şırıl şırıl, masmavi akmaya başladı. Turuncuyu portakal ağaçlarına, moru menekşelere, yeşili çimenlere... Bütün renkleri ait oldukları yerlere, sevgiyle geri verdi.
Renkleri verdikçe ilginç bir şey fark etti. Tamamen bembeyaz olmuyordu. Verdiği her rengin en tatlı tonundan bir parça, onun pamuk bedeninde kalıyordu. Artık göz alıcı parlaklıkta değil, ama içinde yumuşacık, pastel tonlarda bir gökkuşağı taşıyan, huzur dolu bir buluttu.
Ama en büyük sihir en sona saklıydı.
Pamuk, içindeki son renk damlalarını da vadiye bıraktığında, Güneş Dede en parlak ışıklarını gönderdi. Pamuk'tan dökülen minicik, renkli su damlacıklarının içinden geçen güneş ışığı, bir anda gökyüzünde muhteşem bir görüntü oluşturdu. Bu, tek bir gökkuşağı değildi. Bu, iç içe geçmiş, daha önce hiç kimsenin görmediği kadar parlak ve büyük bir çifte gökkuşağıydı!
Bütün vadi nefesini tuttu. Çiçekler, nehir ve Bulutçuk Pamuk, hep birlikte bu inanılmaz güzelliği izlediler. Vadinin renkleri eskisinden de canlıydı. Gökyüzündeki çifte gökkuşağı ise hepsinin paylaştığı ortak bir mutluluktu.
Pamuk o an anladı ki, gerçek mutluluk her şeye sahip olmak değil, sahip olduklarını sevdiklerinle paylaşmaktı. Paylaşmak, bir şeyi bitirmiyor, tam tersine onu daha da büyütüyor, daha da güzelleştiriyordu. Arkadaşlarıyla kurduğu bağ, şimdi her zamankinden daha güçlüydü. Çünkü en güzel renk, birlikte gülen gözlerdeki pırıltıydı.
Bu masalı beğendiniz mi?
Geri bildiriminiz, topluluğumuz için en iyi masalları öne çıkarmamıza yardımcı olur.