
Çıtır'ın Parlak Cevizi
Güneşli Orman’ın en neşeli sakinlerinden biriydi Sincap Çıtır. Pofuduk kuyruğu, minicik burnu ve her zaman merakla parlayan boncuk gibi gözleriyle tanınırdı. Çıtır, ormanın yemyeşil ağaçları arasında daldan dala atlamayı, arkadaşlarıyla saklambaç oynamayı ve en çok da kış için meşe palamudu ve ceviz toplamayı çok severdi. Annesiyle birlikte yaşadığı, ulu çınar ağacının kovuğundaki yuvası, topladığı yemişlerle dolu, sıcacık bir yerdi.
Bir sabah, Güneşli Orman’a pırıl pırıl bir gün doğmuştu. Kuşlar en güzel şarkılarını söylüyor, rengarenk kelebekler çiçeklerin üzerinde dans ediyordu. Çıtır, o gün çok heyecanlıydı çünkü ormanın en bilge sakini olan Bilge Baykuş, “Ormanın En Güzel Yemişi” adında bir şenlik düzenliyordu. Herkes en güzel, en özel bulduğu yemişi getirip sergileyecekti.
Çıtır da şenliğe katılmak istiyordu ama yuvasındaki cevizlerin hepsi birbirine benziyordu. "Daha özel bir şey bulmalıyım," diye düşündü ve yuvasından fırladı. Ormanın derinliklerine doğru koştururken, yolu Bilge Baykuş’un evinin önünden geçti. Bilge Baykuş, ormandaki en yaşlı ve en akıllı hayvandı. Herkes ona saygı duyar, bir sorunu olduğunda ona danışırdı.
İşte tam o sırada Çıtır, gözlerine inanamadığı bir şey gördü. Bilge Baykuş’un penceresinin önündeki tahta pervazda, hayatında gördüğü en harika ceviz duruyordu. Ceviz o kadar parlaktı ki, üzerine vuran güneş ışığını ayna gibi yansıtıyordu. Kabuğu pürüzsüzdü ve rengi bal gibiydi. Çıtır, olduğu yerde donakaldı. Kalbi “pıt pıt pıt” diye atmaya başladı. Bu, “Ormanın En Güzel Yemişi” şenliğini kesinlikle kazanacak bir cevizdi.
Etrafına bakındı. Kimsecikler yoktu. Bilge Baykuş muhtemelen evinin içinde kestiriyordu. İçinden bir ses, “Alma Çıtır, o senin değil,” diyordu. Ama başka bir ses, “Ama ne kadar da parlak! Şenlikte herkes sana hayran kalır,” diye fısıldıyordu. Çıtır, ikinci sese yenik düştü. Hızla pencereye tırmandı, parlak cevizi ağzına aldığı gibi oradan uzaklaştı ve kimseye görünmeden kendi yuvasına koştu.
Yuvasına vardığında hemen cevizi en değerli köşesine koydu. Ona baktıkça içi sevinçle doluyordu. “Ne kadar da güzel,” diye düşündü. “Artık bu ceviz benim.”
Kısa bir süre sonra annesi yuvaya geldi. Çıtır’ın köşesindeki parlak cevizi görünce çok şaşırdı. “Aman Çıtır’ım, bu ne kadar güzel bir ceviz böyle! Bunu nereden buldun?” diye sordu.
Çıtır bir an duraksadı. Gerçeği söylese annesinin üzüleceğini biliyordu. O an aklına bir yalan geldi. “Şey… anneciğim, ben onu… ormanın en uzak köşesindeki, yaşlı söğüt ağacının altında buldum. Toprağın altındaydı, ben kazıp çıkardım.”
Annesi gülümsedi. “Aferin benim çalışkan oğluma! Çok şanslıymışsın,” dedi ve oğlunun başını okşadı. Çıtır, annesinin ona inanmasına sevinmişti ama içinde, karnının tam ortasında küçücük bir burukluk hissetti. Bu, daha önce hiç hissetmediği garip bir duyguydu.
Öğleden sonra en yakın arkadaşları Zıpzıp Tavşan ve Cikcik Kuş, oynamak için onu çağırmaya geldiler. Yuvaya girdiklerinde onların da gözü hemen parlak cevize takıldı. “Vay canına, Çıtır!” diye haykırdı Zıpzıp Tavşan. “Bu şimdiye kadar gördüğüm en parlak ceviz!” Cikcik Kuş da cıvıldayarak, “Harika görünüyor! Şenliği kesin sen kazanırsın. Nereden buldun bunu?” diye sordu.
Çıtır, annesine söylediği yalanı onlara da tekrarladı. “Ormanın en uzağındaki yaşlı söğüt ağacının altından…” Zıpzıp Tavşan heyecanla zıpladı. “Harika! Hadi bizi de oraya götür, belki biz de buluruz!” Çıtır’ın yüzü birden düştü. Ne diyeceğini bilemedi. “Ama orası çok tehlikeli,” diye kekeledi. “Ve… ve yerini tam hatırlamıyorum. Zaten sadece bir tane vardı.” Arkadaşları biraz hayal kırıklığına uğramıştı ama ona inandılar. “Peki o zaman,” dediler. “Hadi saklambaç oynayalım.”
Oynamaya başladılar ama Çıtır’ın hiç keyfi yoktu. Eskiden saklambaç oynamaya bayılırdı. Ama şimdi aklı sürekli o parlak cevizde ve söylediği yalanlardaydı. Sanki o parlak ceviz değil de, ağır, gri bir taş gibiydi ve o taşı sırtında taşıyordu. Arkadaşları ne zaman gülse, Çıtır’ın içindeki o burukluk daha da büyüyordu.
Tam o sırada ormanda bir haber yayıldı. Bilge Baykuş, şenlik için özel olarak sakladığı ve dedesinden yadigâr kalan parlak cevizinin kaybolduğunu söylüyordu. Çok üzgündü. Bütün orman sakinleri toplanmış, cevizi aramaya başlamıştı.
Çıtır bu haberi duyunca buz kesti. Kalbi o kadar hızlı atmaya başladı ki, sanki göğsünden fırlayacaktı. Demek o ceviz sadece parlak bir ceviz değil, Bilge Baykuş için çok değerli bir hatıraydı. Hissettiği o küçük burukluk, şimdi kocaman bir üzüntü dağına dönüşmüştü. Yuvasına koştu. Artık parlak ceviz ona hiç de güzel görünmüyordu. Aksine, ona baktıkça kendini çok kötü hissediyordu.
O gece Çıtır gözünü bir an bile kırpamadı. Yatağında bir o yana, bir bu yana döndü durdu. Gözlerini her kapattığında Bilge Baykuş’un üzgün yüzünü görüyordu. Söylediği yalanlar kulağında çınlıyordu. Artık anlamıştı; bir yalan söylemek, bir sürü yalanı daha peşinden getiriyordu ve bu yalanlar insanı bir ağ gibi sarıp mutsuz ediyordu. O parlak cevize sahip olmak, ona sadece bir anlık bir sevinç vermiş ama sonra gününü karartan kocaman bir üzüntüye sebep olmuştu. Gerçek, eninde sonunda ortaya çıkacaktı.
Sabah olur olmaz, gözleri yaşlı bir şekilde annesinin yanına koştu. “Anneciğim,” diye hıçkırdı. “Ben sana yalan söyledim.” Annesi şefkatle ona sarıldı. “Ne oldu benim güzel yavrum? Anlat bana.” Çıtır, her şeyi bir bir anlattı. Cevizi nasıl aldığını, annesine ve arkadaşlarına nasıl yalan söylediğini, Bilge Baykuş’un ne kadar üzgün olduğunu… Anlatırken gözyaşları sel gibi akıyordu.
Annesi onu dinledikten sonra daha da sıkı sarıldı. Onu azarlamadı. Sadece yumuşak bir sesle, “Hata yapmak insanlar ve hayvanlar içindir Çıtır’ım. Ama önemli olan hatanı anlamak ve onu düzeltmek için cesur olmaktır. Şimdi gerçeği söylediğin için seninle gurur duyuyorum. Dürüst olmak, en büyük cesarettir. Şimdi ne yapmamız gerektiğini biliyor musun?”
Çıtır, annesinin gözlerinin içine baktı ve başını salladı. Ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Annesiyle birlikte yuvalarındaki parlak cevizi aldılar ve doğruca Bilge Baykuş’un evine gittiler. Çıtır’ın bacakları titriyordu ama annesinin yanında olması ona güç veriyordu. Kapıyı yavaşça çaldı.
Bilge Baykuş kapıyı açtığında karşısında mahcup bir şekilde duran Çıtır’ı ve annesini gördü. Çıtır, elindeki cevizi ona uzattı. “Bilge Baykuş,” dedi titreyen bir sesle. “Bu sizin ceviziniz. Onu ben aldım. Çok ama çok özür dilerim. Keşke hiç yapmasaydım. Yalan söylediğim için de arkadaşlarımdan ve annemden de çok özür dilerim.”
Bilge Baykuş bir an Çıtır’a, bir an da elindeki parlak cevizine baktı. Sonra bilge ve sıcacık bir gülümseme yayıldı yüzüne. Çıtır’ın beklediği gibi kızmamıştı. “Ah, Çıtır,” dedi yumuşacık bir sesle. “Bu cevizi geri getirdiğin için teşekkür ederim. Ama sana asıl teşekkürüm, gerçeği söyleme cesaretini gösterdiğin için. Dürüstlük, bu parlak cevizden ve dünyadaki bütün yemişlerden çok daha değerlidir. Unutma, dürüst olduğunda herkesin sana olan güveni artar. Tıpkı şu an benim sana olan güvenimin arttığı gibi.”
Bilge Baykuş, Çıtır’ın başını kanadıyla okşadı. Çıtır, o an omuzlarındaki o ağır, gri taşın kalktığını, içindeki üzüntü dağının eriyip gittiğini hissetti. Yüzüne aylar sonra ilk defa gerçek bir gülümseme yayıldı.
O gün “Ormanın En Güzel Yemişi” şenliği yapıldı. Bilge Baykuş, parlak cevizini sergilerken bütün orman halkına şöyle dedi: “Bu ceviz çok güzel ve parlak. Ama bugün ondan daha parlak bir şey var: O da Sincap Çıtır’ın dürüstlüğü!”
Çıtır’ın yanakları al al oldu ama bu utançtan değil, mutluluktandı. Arkadaşları Zıpzıp ve Cikcik koşarak yanına geldiler ve ona sarıldılar. “Seninle gurur duyuyoruz Çıtır! Sen bizim en dürüst arkadaşımızsın!” dediler. O günden sonra Çıtır, dürüstlüğün bir insana veya hayvana kendini ne kadar iyi, hafif ve mutlu hissettirdiğini hiç unutmadı. Anladı ki en değerli hazine, parlak cevizler değil, arkadaşlarının ve ailesinin ona duyduğu güvendi. Ve bu güven, sadece ve sadece dürüstlükle kazanılırdı.
Bu masalı beğendiniz mi?
Geri bildiriminiz, topluluğumuz için en iyi masalları öne çıkarmamıza yardımcı olur.