
Minik Tırtıl Timuçin'in Köprü Macerası
Geniş, yemyeşil bir çayırda, güneşin sıcacık gülümsediği bir bahar sabahıydı. Bu çayır, rengarenk çiçeklerle dolu, mis kokulu otların fışkırdığı neşe dolu bir yerdi. Çayırın ortasından minicik, pırıl pırıl bir dere akıyordu. Bu derenin suyu o kadar berraktı ki, şırıl şırıl akarken dibindeki küçük taşlar adeta göz kırpıyordu. Derenin iki yakasını birleştiren ise eski mi eski, tahtaları biraz sallanan, minik bir tahta köprüydü. Köprünün tahtaları zamanla hafifçe rengi solmuş, üzerlerinde yosun izleri oluşmuştu ama yine de dimdik duruyordu. Köprü, sanki kocaman bir ağacın dallarından yapılmış gibiydi, her yerinde minik çatlaklar vardı ama yine de güçlü görünüyordu. Güneş ışıkları köprünün tahtalarından süzülüyor, altında akıp giden suyun üzerinde pırıltılar yaratıyordu.
Bu çayırda yaşayan sevimli mi sevimli bir tırtıl ailesi vardı. Ailenin en küçük üyesi, yemyeşil bedeni ve kocaman, meraklı gözleriyle Minik Tırtıl Timuçin’di. Timuçin, yiyecekleri çok seven, özellikle de dere kenarındaki en taze, en sulu yaprakların tadına bayılan bir tırtıldı. Her sabah uyandığında ilk işi, hangi yaprağı yiyeceğini düşünmek olurdu. O gün de öyleydi. Timuçin, uyandığında önce gerindi, sonra minik antenlerini havaya kaldırdı ve etrafı kokladı. İşte o koku! Buram buram tatlı bir taze yaprak kokusu! Ancak bir sorun vardı. Timuçin’in en sevdiği, en iştah açıcı, en kıtır kıtır yapraklar, o eski tahta köprünün tam da karşı yakasındaydı. O yapraklar, güneşin altında parıl parıl parlıyor, yeşilin en güzel tonlarıyla Timuçin’e adeta göz kırpıyorlardı.
Timuçin, heyecanla yerinden fırladı ve köprünün kenarına geldi. Minik antenlerini sallayarak köprüye dikkatlice baktı. Köprü, ona ne kadar da uzun ve yüksek görünüyordu! Tahtalar gıcır gıcır sesler çıkarıyor, Timuçin her adım attığında hafifçe sallanıyordu. Minik bir esinti olduğunda bile köprünün tahtaları sanki bir şarkı söylüyor gibi hafifçe titriyordu. Timuçin, küçük midesinde bir kelebek uçuştuğunu hissetti. Bu, korku kelebeğiydi. “Acaba düşer miyim?” diye düşündü içinden. “Ya su beni alır götürürse ve bir daha arkadaşlarımı göremezsem?” Bu düşüncelerle kalbi pır pır ediyordu. Tam bir adım atacaktı ki, vazgeçti. Minik bacakları geri geri gitti ve kendisini tekrar çimenlerin güvenli, yumuşak kollarına bıraktı. Yapraklar ne kadar lezzetli olursa olsun, bu köprü korkutucuydu. Timuçin, oradan uzanan köprüye bakmaktan bile çekiniyordu.
Timuçin’in arkadaşları, çalışkan Arı Ayşe ve benekli Uğur Böceği Leyla, çoktan karşıya geçmişlerdi bile. Onlar şimdi en lezzetli yapraklardan atıştırıyor, neşeyle sohbet ediyorlardı. Ayşe, kanatlarını vızıldatarak havada dans ediyor, her çiçekten tatlı nektarlar topluyordu. Leyla ise parlak kırmızı kabuğunun üzerindeki siyah benekleriyle güneşte parlıyor, neşeyle yaprakların üzerinde geziniyordu. Timuçin'i kendi tarafında, köprüye mesafeli dururken görünce Ayşe neşeyle vızıldadı: “Haydi Timuçin! Gel buraya! Yapraklar çok lezzetli, sana da ayırdık!” Leyla da nazikçe ekledi: “Evet, Timuçin! Hiç korkulacak bir şey yok. Köprü sağlam, merak etme. Burası çok güzel, gel hadi!” Onların mutlu sesleri, Timuçin'e ne kadar keyifli bir şeyi kaçırdığını hatırlattı.
Timuçin, arkadaşlarının seslerini duydu ama yine de cesaret edemiyordu. Karşıya bakıyor, arkadaşlarını görüyordu. Onların keyifli halleri içini burkuyordu. O da orada olmak istiyordu. O da o yapraklardan yemek istiyordu. Ama köprünün her gıcırdayışı, her sallanışı onu geriye itiyordu. Yutkundu. "Keşke ben de onlar kadar cesur olsaydım," diye mırıldandı kendi kendine. Timuçin'in küçük karnı gurulduyordu. Lezzetli yapraklar, adeta ona çağrı yapıyor, mis gibi kokularıyla onu kışkırtıyordu. Timuçin, bir yandan korkuyor, bir yandan da o yaprakları yemek istiyordu. İçinde küçük bir mücadele vardı.
Leyla, Timuçin'in köprüye doğru bakıp da bir türlü adım atamadığını gördü. Nazikçe, yavaşça uçarak köprünün Timuçin'in tarafına geri geldi. Minik bacaklarıyla köprünün tahtalarına kondu. Kırmızı kabuğu güneşte parlıyordu. "Timuçin," dedi yumuşacık, fısıltı gibi bir sesle. "Biliyorum, köprü biraz sallanıyor gibi gelebilir. Gıcırdayan sesler de çıkıyor. Ama biz her gün buradan geçiyoruz. Bak, ben şimdi senin yanındayım. İstersen önce benimle birlikte küçücük bir adım atabilirsin. Sadece bir adım." Leyla'nın sıcak ve güven veren sözleri, Timuçin'in kalbindeki korkuyu minicik de olsa azalttı. Yardım istemek de bir cesaret işiydi ve Timuçin, Leyla'dan yardım istemeye karar verdi. Gözleri parladı.
Timuçin, derin bir nefes aldı. Leyla'nın yanına yaklaştı. Kocaman gözleriyle köprüye son bir kez baktı. Gıcırdayan tahtalar hala oradaydı, dere hala şırıl şırıl akıyordu ama Leyla'nın sıcak gülümsemesiyle biraz daha iyi hissediyordu. "Tamam Leyla," dedi Timuçin titrek bir sesle. "Deneyeceğim. Ama çok yavaş olacağım. Her adımımı dikkatlice atacağım." Leyla, başıyla onayladı. "Elbette Timuçin. İstediğin kadar yavaş olabilirsin. Biz seni bekliyor olacağız. Her adımında sana destek olacağız." Bu sözler, Timuçin’e güç verdi.
Minik Timuçin, ilk bacağını dikkatlice köprünün tahtasına uzattı. Ucuyla tahtaya dokundu. "Gıcır!" diye hafif bir ses çıktı köprüden. Timuçin irkildi, minik kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Ama Leyla hemen yanında, ona gülümsüyordu. Minik antenleriyle Timuçin'e hafifçe dokundu. "Bak Timuçin, bu sadece köprünün sesi. Her gün böyle sesler çıkarır. Alışık o bu seslere," dedi Leyla. Timuçin, Leyla'nın sözleriyle biraz daha rahatladı. Bir bacağını daha uzattı. Şimdi iki bacağı köprüdeydi. Minicik vücudu hafifçe sallanır gibi oldu. Timuçin korkuyla gözlerini kapattı.
"Korkma Timuçin," diye Arı Ayşe'nin sesi geldi karşıdan. Sesinde neşe ve cesaret vardı. "Yukarı bak! Bize bak! Aşağıya bakmak zorunda değilsin. Sadece hedefine odaklan." Timuçin, Ayşe'nin sözleriyle gözlerini açtı. Başını kaldırdı ve arkadaşlarının gülen yüzlerini gördü. Onlar ona el sallıyor gibiydi, kanatlarını çırpıyor, antenlerini sallıyorlardı. Timuçin, aşağıya, şırıl şırıl akan suya bakmak yerine, şimdi yukarıya, arkadaşlarının olduğu yere ve o lezzetli yapraklara odaklandı. Lezzetli yapraklar hâlâ orada, onu bekliyordu, ışıl ışıl parlıyordu.
Minik Timuçin, bir bacağını daha ileri attı. Sonra bir tane daha. Adım adım ilerlemeye başladı. Her adımında, köprü biraz gıcırdıyor, hafifçe sallanıyordu. Ama Timuçin artık o kadar korkmuyordu. Çünkü biliyordu ki, korkusuz olmak imkansızdı. Herkesin bazen korktuğunu biliyordu. Önemli olan, korkuya rağmen ilerleyebilmekti, küçük adımlarla da olsa devam edebilmekti. Leyla onun hemen yanındaydı, yavaş adımlarla onunla birlikte ilerliyordu, tıpkı bir gölge gibi. Karşıda ise Ayşe, kanatlarını vızıldatarak Timuçin'i alkışlar gibiydi. "Harikasın Timuçin! Geliyorsun! Çok az kaldı!" diye bağırdı.
Timuçin, kalbi hala biraz hızlı atsa da, adımlarını sağlamlaştırdı. Bir, iki, üç... Her attığı adımda, köprünün sonuna biraz daha yaklaşıyordu. Lezzetli yaprakların kokusu burnuna daha da güçlü gelmeye başlamıştı. Bu koku ona güç veriyordu, adeta "Hadi, gel!" diye fısıldıyordu. "Yapabilirim!" diye düşündü Timuçin. "Ben yapabilirim! Küçük de olsam, biraz korksam da, yapabilirim!" Küçük bacakları sanki kendi kendine ilerliyordu, her birini teker teker köprünün tahtalarına basarak. Her adım, küçük bir zaferdi. Her adım, Timuçin'i biraz daha cesur yapıyordu. Korku kelebeği gitmiş, yerine cesaret kelebeği gelmişti.
Ve işte! Sonunda Minik Tırtıl Timuçin, köprünün diğer tarafına adımını attı! Yeşil çimenlerin üzerine bastığında, sanki bulutların üzerinde yürüyormuş gibi hissetti. Bir anda tüm korkusu uçup gitmişti. Yüzünde kocaman, pırıl pırıl bir gülümseme belirdi. Leyla ve Ayşe, neşeyle etrafında dans etmeye başladılar. "Yaptın! Yaptın Timuçin! Ne kadar cesursun!" diye cıvıldadılar. Timuçin, başını gururla kaldırdı. Evet, yapmıştı! Korkularıyla yüzleşmiş ve onları yenmişti. Bu zafer, ona harika bir his vermişti. İçinde kocaman bir sevinç dalgası yükseliyordu.
Timuçin, arkadaşlarının arasına katıldı. O an, dünyadaki en lezzetli yaprakları yemeye başladı. Ama bu yaprakların tadı, daha önce yediklerinden çok daha farklıydı. Bu yapraklar, Timuçin'in kendi cesaretiyle kazandığı, kendi zaferiyle yediği yapraklardı. Her lokma, "Ben cesurum! Ben güçlüyüm!" diye fısıldıyor gibiydi. O gün Timuçin, korkularıyla yüzleşmenin onu daha da güçlendirdiğini öğrendi. Ayrıca arkadaşlarından yardım istemenin ve onların desteğini kabul etmenin de ne kadar cesur bir davranış olduğunu anladı. Köprü, artık o kadar da korkutucu görünmüyordu. Hatta bir sonraki seferde, daha da hızlı geçebileceğini düşünüyordu. Minik Tırtıl Timuçin, kocaman bir cesaretle dolu, mutlu bir şekilde yapraklarını yemeye devam etti, kalbi pırıl pırıl parlıyordu.
Bu masalı beğendiniz mi?
Geri bildiriminiz, topluluğumuz için en iyi masalları öne çıkarmamıza yardımcı olur.
Bir Yorum Bırakın
Henüz hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!