
Ormandaki En Tatlı Şey
Güneş, yemyeşil ormanın üzerine altın rengi ışıklarını serpmeye başlamıştı. Ağaçların dalları tatlı tatlı esen rüzgarla sallanıyor, yaprakların hışırtısı, cırcır böceklerinin neşeli şarkısına karışıyordu. Bu cıvıl cıvıl ormanda, kocaman bir çilek tarlasının kenarında minik bir kulübede yaşayan, tüyleri pamuk gibi bembeyaz bir tavşan vardı. Adı Pamuk’tu. Pamuk, çok enerjik ve meraklı bir tavşandı. Her sabah erkenden uyanır, burnunu havaya kaldırır ve ormanın kokusunu içine çekerdi.
Pamuk’un en sevdiği şey, tarlasından topladığı kıpkırmızı ve bal gibi tatlı çilekleri yemekti. Ama bu sabah bir gariplik vardı. Pamuk, her zamanki gibi tarlaya koşmuştu ama gördüğü şey karşısında şaşkına döndü. En sevdiği, en kırmızı çileği, tam ortada, diğerlerinden daha parlak ve daha tombul olanı, yerinde yoktu!
“Vay canına!” diye bağırdı Pamuk, kocaman kulakları havada. “Benim en güzel çileğim nereye gitti?” Gözleri etrafta dolanmaya başladı. Etraftaki diğer çilekler sessizce duruyor, sanki ne olduğunu bilmiyorlarmış gibiydiler. Pamuk, heyecanla etrafta koşuşturmaya başladı. Belki de rüzgar uçurmuştu? Hayır, çilekler çok ağırdı. Belki de toprağın altına girmişti? Hayır, çilekler hep yerin üstünde büyürdü.
Tam umudunu kesmek üzereyken, uzakta, büyük meşe ağacının altında bir hareket fark etti. Yavaşça, sessizce o tarafa doğru ilerledi. Yaklaştıkça, yerde oturan ve elinde parlak kırmızı bir çilek tutan birini gördü. Bu, ormanın en yeni sakiniydi; pırıl pırıl tüyleri ve meraklı gözleriyle küçük bir sincap. Adı Fındık’tı.
Fındık, çileği yavaşça ısırmak üzereydi ki Pamuk’un ayak seslerini duydu. Hızla kafasını kaldırdı. Pamuk, Fındık’ın elindeki çileği görünce kaşlarını çattı. “O benim çileğim!” diye bağırdı biraz sertçe.
Fındık irkildi. Elindeki çileği sıkıca tuttu. Gözleri kocaman açılmıştı. Pamuk’a baktı, sonra elindeki çileğe. Yüzünde bir utanç ifadesi belirdi. “Ben… ben çok açtım,” diye fısıldadı. “Tarlada kimseyi görmedim ve bu çilek bana baktı, sanki benimle oynamak istiyormuş gibiydi.”
Pamuk, Fındık’ın söylediklerini dinledi. Sesi biraz kısıktı ve gözleri dolmuştu. Pamuk, Fındık’ın gerçekten aç olduğunu ve belki de bir yanlış anlama olduğunu düşündü. Ama yine de çileği ona söylemeden almıştı. Bu hoş bir davranış değildi.
Pamuk, derin bir nefes aldı. Biraz sakinleştikten sonra, sesi daha yumuşak bir şekilde şöyle dedi: “Fındık, anlıyorum aç olabileceğini. Ama o benim en sevdiğim çileğimdi. Onu bana sormadan almamalıydın. Bu benim kalbimi biraz kırdı.”
Fındık, başını öne eğdi. Yerdeki minik taşları seyrediyordu. “Gerçekten üzgünüm, Pamuk,” dedi. Sesi o kadar ince ve pişmanlık dolu çıkıyordu ki, Pamuk’un öfkesi hemen uçup gitti. Fındık, elindeki çileği dikkatlice toprağa bıraktı. Sonra patileriyle, o çileği daha da güzel göstermek için etrafına birkaç tane minik çiçek koydu. “Ben de biraz önce geldim bu ormana,” dedi. “Kimseyi tanımıyorum. Ve sanırım yiyecek bir şeyler bulmakta biraz zorlanıyorum.”
Pamuk, Fındık’ın bu halini görünce ona hak verdi. Yeni bir yere gelmek, hem de aç olmak gerçekten zordur. Pamuk, Fındık’ın yanına oturdu. “Biliyorum, yeni bir yere gelmek hiç kolay değil,” dedi. “Ama doğruyu söylemek çok daha iyidir. Eğer bana çileği gerçekten çok beğendiğini ve bir tane de sana vermemi istediğini söyleseydin, belki de seninle paylaşırdım.”
Fındık’ın gözleri tekrar parladı. “Paylaşır mıydın?” diye sordu umutla.
Pamuk gülümsedi. “Elbette paylaşırdım. Çünkü biz bu ormanda iyi komşular olmalıyız. Ve arkadaşlar. Arkadaşlar birbirleriyle bir şeyler paylaşır, birbirlerinin ihtiyaçlarını anlar.”
Fındık, Pamuk’un söyledikleriyle çok sevindi. Hızla ayağa fırladı. “Peki o zaman,” dedi neşeyle. “Ben şimdi gidip tarladaki diğer çileklere bakayım. Sonra da senden izin alarak bir tane seçer ve birlikte yeriz, ne dersin?”
Pamuk, Fındık’ın bu fikrine çok sevindi. “Harika bir fikir!” dedi. “Hatta ben de sana tarladaki en tatlı çilekleri nasıl bulacağını gösterebilirim.”
Fındık, Pamuk’un yanına koştu ve onu minik patileriyle sarıldı. Pamuk da kocaman kulaklarıyla Fındık’ı nazikçe okşadı. Birlikte çilek tarlasına doğru yürüdüler. Fındık, çok dikkatli bir şekilde en kırmızı ve en olgun çilekleri seçmeye başladı. Pamuk da ona hangi çileklerin en sulu olduğunu gösteriyordu.
Fındık, tarladan bir tane çilek aldı. O kadar güzel görünüyordu ki! Sonra Pamuk’un yanına oturdu ve çileği ikiye böldü. “Al bakalım, Pamuk,” dedi gülümseyerek. “Bu senin için. Dürüstlüğün ve anlayışın için.”
Pamuk, Fındık’ın paylaştığı çileği görünce içi içine sığmadı. Çok mutluydu. Çileğin tadı, gerçekten de paylaşıldığı için daha tatlı geliyordu. “Teşekkür ederim, Fındık,” dedi. “Bu şimdiye kadar yediğim en lezzetli çilek!”
O günden sonra Pamuk ve Fındık ormanın en iyi arkadaşı oldular. Artık her sabah birlikte tarladaki en tatlı çilekleri buluyor, gizli patikalarda yürüyor ve kuşların şarkılarını dinliyorlardı. Fındık, Pamuk sayesinde dürüstlüğün ve konuşmanın ne kadar önemli olduğunu öğrenmişti. Pamuk ise birine ikinci bir şans vermenin ve paylaşmanın getirdiği mutluluğu keşfetmişti. Onların neşe dolu kahkahaları, tüm ormanı ısıtıyordu; çünkü biliyorlardı ki gerçek dostluk, paylaşılan tatlı bir çilekten bile daha değerliydi.
Bu masalı beğendiniz mi?
Geri bildiriminiz, topluluğumuz için en iyi masalları öne çıkarmamıza yardımcı olur.
Bir Yorum Bırakın
Henüz hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!