
Küçük Kaşif Cem ve Parlayan Çiçeğin Sırrı
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak bir bahçede, rengarenk çiçeklerin arasında yaşayan minik bir serçe varmış. Bu serçenin adı Cem'di. Cem, diğer serçelerden biraz farklıydı. O, sadece yerdeki buğday tanelerini toplamakla yetinmez, aynı zamanda bahçedeki her bir böceğin, her bir çiçeğin ve her bir yaprağın sırrını merak ederdi. Gözleri her zaman pırıl pırıl, kalbi ise merakla doluymuş.
Bir sabah, güneş henüz uykudan uyanırken, Cem, her zamanki gibi bahçede uçuyormuş. Birden, bahçenin en kuytu köşesinde, daha önce hiç görmediği, sıradışı bir çiçek dikkatini çekmiş. Çiçeğin yaprakları sanki yıldız tozundan yapılmış gibi parıldıyormuş ve ortasında minicik, ışık saçan bir damla varmış. Cem, bu gizemli çiçeği görünce kalbi heyecanla çarpmaya başlamış. "Acaba bu çiçek neden böyle parlıyor?" diye düşünmüş.
Hemen çiçeğin yanına konmuş. Çiçeğin yanında uçuşan minik bir uğur böceği varmış. Cem, merakla uğur böceğine sormuş: "Merhaba küçük dostum, bu çiçeği daha önce hiç görmemiştim. Neden bu kadar parlak?"
Uğur böceği, kanatlarını hafifçe çırparak cevap vermiş: "Merhaba Cem! Bu, Ayçiçeği değil, çünkü adı Parlayan Çiçek. O, gece olunca gökyüzündeki ayın ışığını toplar ve sabaha kadar bahçeyi aydınlatır. Ama onun sırrı sadece bu değil. Eğer dikkatli bakarsan, yapraklarının üzerinde minicik harfler görebilirsin."
Cem, gözlerini kısmış ve çiçeğin yapraklarına dikkatlice bakmış. Gerçekten de, yaprakların üzerinde ışık saçan, minik ve anlaşılmaz harfler varmış. Cem, bu harflerin ne anlama geldiğini çok merak etmiş. "Bu harfler ne diyor acaba?" diye sormuş.
Uğur böceği gülümsemiş: "Onlar, çiçeğin doğaya fısıldadığı sırları taşıyor. Her biri, bir deneyin, bir keşfin ipucunu saklıyor. Örneğin, bu harf, sabah çiyinin nasıl oluştuğunu anlatıyor. Şu harf ise, kelebeklerin kanatlarındaki renklerin sırrını fısıldıyor."
Cem'in gözleri parlamış. Bunlar tam da onun ilgisini çeken şeylerdi! Hemen çiçeğin yanına konmuş ve harfleri dikkatlice incelemeye başlamış. Her bir harf, sanki yeni bir dünyaya açılan bir kapıymış gibi gelmiş ona. Harfleri incelerken, kelebeklerin neden rengarenk olduğunu anlamaya başlamış. Bir kelebeğin kanadının yakından görünümünü hayal etmiş; minicik pullardan oluşan ve ışığı farklı açılarda yansıtarak renkleri oluşturan bir yapı! Bu, adeta bir bilim deneyi gibiymiş!
Sonra bir başka yaprağa geçmiş. Oradaki harfler, sabah olunca çiçeklerin tomurcuklarından nasıl su damlacıklarının çıktığını anlatıyormuş. Cem, bunu da hayalinde canlandırmış. Sanki çiçekler, geceden topladıkları suyu sabaha karşı minik birer hediye gibi bırakıyormuş. Bu, tıpkı küçük bir kimya deneyi gibiymiş, suyun buharlaşması ve sonra tekrar yoğuşması!
Cem, bu gizemli çiçeğin yanında saatlerce kalmış. Her bir yaprak, ona yeni bir macera, yeni bir bilgi sunuyormuş. Bahçenin her köşesi, artık onun için bir keşif alanıymış. Keşfettiği her yeni şey, onu daha da heyecanlandırıyormuş. Artık her çiçek, her böcek, onun için sıradan değil, içinde sırlarla dolu, büyülü bir dünyaymış.
Gün batmaya yakın, Cem bu parlak çiçekten ayrılmak zorunda kalmış. Ama içi sevinçle doluymuş. Artık biliyormuş ki, meraklı gözlerle bakıldığında, etrafındaki her şeyin bir sırrı, bir macerası varmış. Eve dönerken, kanatlarının altında ay ışığının yumuşaklığını hissetmiş ve yarın sabah tekrar bu sihirli bahçeye gelip yeni sırlar keşfedeceği için mutlu bir şekilde uykuya dalmış. Gecenin sessizliğinde, Parlayan Çiçek bahçeyi nazikçe aydınlatmaya devam etmiş, tıpkı Cem'in kalbindeki merak gibi.
Bu masalı beğendiniz mi?
Geri bildiriminiz, topluluğumuz için en iyi masalları öne çıkarmamıza yardımcı olur.