
Baharın Geldiği Gün
Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarların birinde, pırıl pırıl bir gölün kenarında, rengarenk çiçeklerle dolu bir bahçede Minik Periler Okulu varmış. Bu okulda, baharın gelişini kutlamak için sihirli dersler verilirmiş. Okulun en çalışkan öğrencilerinden biri de, saçları güneşi andıran, gözleri gökyüzü kadar mavi olan Canan adında küçük bir peridir. Canan, baharın tüm güzelliklerini toplamayı ve bunları okulun büyük bahçesindeki sihirli çiçeğe üfleyerek tüm dünyaya neşe saçmayı hayal edermiş. Ancak Canan'ın küçük bir sorunu varmış; o, mevsimlerin ve hava durumunun nasıl sihirli bir şekilde değiştiğini tam olarak anlayamazmış. Bazen bulutlar onu üzermiş, bazen de güneşin parlaklığı gözlerini kamaştırırmış.
Bir sabah, okulun en yaşlı ve bilge büyücüsü Profesör Rüzgar Gülü, dersliklerine girmiş. "Sevgili perilerim," demiş tatlı bir sesle, "Bugün mevsimlerin sırrını ve havanın sihrini öğreneceğiz. Kim bana ilkbaharın en sevdiği renkleri söyler?" Canan hemen elini kaldırmış. "Sarı! Çünkü papatyalar sarıdır," diye heyecanla bağırmış. Profesör Rüzgar Gülü gülümsemiş. "Çok doğru Canan. Peki ya diğer renkler?" Canan düşünmüş. "Yeşil! Çünkü ağaçlar yeşerir." Sonra biraz duraksayarak, "Ve mavi! Gökyüzü mavi olur." diye eklemiş.
Ders ilerledikçe, Profesör Rüzgar Gülü, her mevsimin kendine özgü bir havası olduğunu anlatmış. Kışın soğuk nefesiyle her yeri beyaza bürüdüğünü, yazın sıcak güneşiyle her yeri ısıttığını, sonbaharın yaprakları altın sarısı ve kızıl renklere boyadığını ve baharın ise uykudan uyanan doğaya yeniden hayat verdiğini açıklamış. Canan, dinledikçe gözleri daha da parlıyormuş. Hava durumunun aslında bir sihir olduğunu, kar tanelerinin gökyüzünden gelen küçük sihirli tozlar olduğunu, yağmur damlalarının ise gökyüzünün perdelere dökülen sihirli gözyaşları olduğunu öğrenmek onu çok heyecanlandırmış. Özellikle de rüzgarın, bulutları şekilden şekle sokan görünmez bir sihirbaz olduğunu öğrenince kahkahalarla gülmüş.
Öğleden sonra, okulun bahçesinde pratik dersi başlamış. Her öğrenci, kendi seçtiği mevsimin havasını canlandırmak için bir sihirli sözcük söyleyecekmiş. Canan, baharın renklerini ve neşesini canlandırmak istemiş. Derin bir nefes almış, gözlerini kapatmış ve aklına gelen tüm parlak renkleri hayal etmiş. "Pırıl pırıl papatyalar, yeşil yapraklar ve masmavi gökyüzü!" diye seslenmiş. Tam o anda, bahçedeki Sihirli Çiçek beklenmedik bir şekilde parlamaya başlamış. Çiçeğin yaprakları yavaşça açılmış ve içinden binlerce rengarenk kelebek uçmuş. Bu kelebekler, baharın müjdecisiymiş. Ardından gökyüzünde küçük, parlak bir gökkuşağı belirmiş. Canan, kendi sihrinin bu kadar güzel olabileceğini hiç düşünmemişti.
Profesör Rüzgar Gülü, Canan'ın yanına gelmiş. "Gördün mü Canan," demiş sevgiyle, "Her mevsimin ve her havanın kendine has bir sihri vardır. Sen de bu sihri kalbinde taşıyorsun. Önemli olan onu sevmek ve ona inanmak." Canan, gökyüzündeki gökkuşağına bakarken gülümsemiş. Artık hava durumundan korkmuyormuş. Yağmur yağdığında, gökyüzünün ağladığını değil, toprağı besleyen sihirli damlalar olduğunu biliyormuş. Rüzgar estiğinde, ise bulutları dans ettiren neşeli bir sihirli nefes olduğunu anlıyormuş. O günden sonra Canan, mevsimlerin ve havanın her türlü güzelliğini kucaklamış ve okulun bahçesindeki Sihirli Çiçek'ten yayılan neşe, tüm diyarlara ulaşmış. Canan, baharın gelişini kutlayan en mutlu peri olmuş.
Bu masalı beğendiniz mi?
Geri bildiriminiz, topluluğumuz için en iyi masalları öne çıkarmamıza yardımcı olur.